AB Liderleri Stratejik Pusula'yı kabul etti

­Sözkonusu belge, AB'nin 2030 itibarıyla güvenlik ve savunma politikasını güçlendirme hedefini ortaya koyuyor.

Ukrayna'daki savaş gibi yakın coğrafyasında meydana gelen krizlere hızlı yanıt vermeyi amaçlayan AB, belge ile faaliyet gösterdiği stratejik ortamın ve Birliğin karşı karşıya olduğu tehditler ile zorlukların ortak bir değerlendirmesini yaparak daha güçlü ve yetenekli bir "güvenlik sağlayıcısı" olmayı hedefliyor.

'Hızlı intikal kuvvet' dikkat çekti

Belgede en çok dikkati çeken unsur olarak "hızlı intikal kuvveti" öne çıkıyor. Sözkonusu kuvvetin 5 bin kişiye kadar çıkabilmesi, kara, hava ve deniz birimlerinden oluşması ve düzenli tatbikatlar yapması hedefleniyor.

30 gün içinde tam donanımlı 200 Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası uzmanını görevlendirmeye hazır olmak, askeri hareketliliği geliştirmek, hızlı ve daha esnek bir karar alma sürecini teşvik ederek ve daha fazla mali dayanışma sağlayarak AB'nin sivil ve askeri Ortak Savunma ve Güvenlik Politikası misyonlarını ve operasyonlarını güçlendirmek, ortakları desteklemek için Avrupa Barış Gücü'nden tam yararlanmak gibi ögeleri de içeriyor.

AB liderleri zirvenin ilk gününde yalnızca Ukrayna konusunu ele aldı. Ukrayna Başbakanı Vladimir Zelenski de oturuma video konferans yöntemiyle bağlandı. Oturumların bir kısmına ABD Başkanı Joe Biden da katılırken liderler geç saatlerde kabul ettikleri bildiride Rusya'ya savaş suçlarını derhal durdurma çağrısı yaptı ve Ukrayna'nın Birlik üyeliğine desteğini yineledi.

Ankara'yı kızdırmıştı

AB’nin “ortak stratejik vizyonunu” temsil ettiği belirtilen belgede, karşı karşıya bulunulan krizler ve tehditler ile bunlara karşı koyabilmek için gelecek 5-10 yıllık dönemde atılması hedeflenen adımlar sıralanıyor.

47 sayfalık Stratejik Pusula belgesinde Türkiye'ye, "Karşı Karşıya Bulunduğumuz Dünya” başlığını taşıyan ilk bölümde, "Stratejik Çevremiz” alt başlığı altında değiniliyor.

“Günümüzde AB, istikrarsızlık ile ihtilaflarla çevrili ve sınırlarında bir savaş ile yüz yüze bulunuyor” ifadelerine yer verilen bu bölümde, Türkiye'nin de bulunduğu AB’yi çevreleyen bölgelerdeki riskler ve tehditler sıralanıyor.

Türkiye'nin, AB üyesi ülkelerin egemenlik haklarını ihlâl ettiği, bunu yaparken uluslararası hukuka da aykırı hareket ettiği belirtilirken, Ankara’nın düzensiz göçü de dış politikada bir araç kullandığı ifade ediliyor.