Sevgili Fatih Erkoç’un dillere pelesenk olmuş bir şarkısıdır “Avuç içi kadar mutluluk yeter” ve nakaratı şöyledir;
Açtım ellerimi dilenci gibi
Çok görme ne olur, çevirme geri
Küçük bir çoçuğun sevinci gibi
Avuç içi kadar mutluluk yeter…
O hâlde bu hafta bizi mutlu eden küçük şeyleri düşünelim biraz… Maddiyattan mümkün olduğunca uzak, parayla satın alınamayacak kadar kıymetli ama ulaşılması hiç de zor olmayan örnekleri sıralıyorum izninizle…
- Yeni yıkanmış, mis gibi kokan tertemiz bir çarşafın üzerinde uyumak…
- Uzun süre giymediğiniz bir montunuzun cebinden kâğıt para çıkması…
- Sevdiklerinizden; sizi, size anlatan, karakterinizi yansıtan, düşünülmüş, hatıra olarak kalabilecek bir hediye almak…
- Sizi kolay kolay unutamayan eski sevgilinizin, hâlâ gizli gizli sosyal medyanızda gezindiğini öğrenmeniz…
- Araba kullanırken radyoda sevdiğiniz şarkıya denk gelmek… (Ben yolu uzatıyorum lâf aramızda)
- Alarm sesine maruz kalmadığımız her türlü uyku… En çok da sabah uykusu mutluluğun ta kendisidir bence…
- Çay veya kahve fincanınızın üzerinde adınızın başharfinin yazması…
- Telefonunuzun full çekmesi ve şarjının uzun süre gitmesi…
- Metroyu kaçırmaktan son saniyede kurtulmanız…
- Ek karttan alışveriş yaptığınızda, kart sahibine anında bilgi mesajı gitmemesi… (Erkekler bilmez bu duyguyu)
- Tartıya çıktığınızda zayıfladığınızı gösteren sayıları görmeniz…
- Neyi neden yaptığınızı bilen, kendinizi açıklamak zorunda kalmayacağınız, sustuklarınızı bile anlayan çok sağlam bir dert ortağınızın olması…
- Hiç beklemediğiniz bir anda tam da hayal ettiğiniz özelliklerde birine âşık olmak…
- Başınızı yastığa koyduğunuzda gerçekleşmesini istediğiniz hayallere dalmak, “Nasıl olurdu acaba?” diye tahminlerde bulunurken uykuya dalmak…
- Uyandığınız her yeni gün; aile fertlerinin nefesini duymak, kokusunu almak…
- Eğitimine destek olduğunuz gariban bir çocuğu, yıllar sonra çok iyi mevkilerde görmek…
- Kuzenlerle birlikte eski fotoğraf albümlerine bakıp, ergenlik yıllarımızdaki halimizle dalga geçmek…
- Sarılmak; evet evet sarılmak da çok mutlu eder insanı… Çünkü sağ tarafta kalp yoktur; ve orası hep boştur, sarılınca sağ yanını O’nun kalbi doldurur… O yüzden sarılırsak her şey geçer; ama darılırsak kalır…
- Dostlarınızın yüzündeki gülümsemenin sebebi olabilmek… Çünkü gülmekten daha güzel bir şey varsa; o da güldürmektir…
- İlkokul öğretmeninizle yıllar sonra karşılaşmak…
- Anneniz dışındaki birinden “Hava soğuk, sıkı giyin üşütme, gidince mesaj at” türünden cümleler duymak…
- İlk buluşmalardaki ekstra nezâketin yerini doğallığa bırakıp; lüks bir restaurantta sushi değil de salaş bir yerde Adana dürüm yemek…
- Sadece annenizin yaptığı patates kızartması; çünkü insan; teyzesinden veya yengesinden ikinci tabağı isteyemeye çekinir…
- Günlük burç yorumlarında güzel şeyler yazıyor olması…
- Çok kıymetli olduğunuzu hissettiren insanların varlığı…
- Özellikle çocukların ve yaşlıların sizi çok sevmesi… Çünkü onların sevgisi daha sahicidir…
- Dargın bile olsanız; sevdiğiniz bir dostunuzun başarılı olduğunu duymanız…
- Ne kadar zengin olursanız olun semt pazarına gidip çorap, tayt vb. şeyleri almak da kadınları mutlu eder…
- Kız kıza çıkılan; bol bol erkekleri eleştirip; arada gelinlere, eltilere, görümcelere, kayınvalidelere de verip veriştirip, “Amaaaannn neyse gıybet yapmayalım boşver” deyip deşarj olunan tatiller…
- Yakıcı güneşin altında iş yaparken bir anda hortumu terliklerimize tutup serinlemek de psikiyatriste gitmek kadar rahatlatır bizi…
- Spor ayakkabının ilk günkü bembeyaz hâli…
- Tek derdi “Hiç esmiyor” ya da “Deniz sabah daha güzeldi, akşamüstü dalgalı” olan yazlıkçı haleti ruhiyesi…
- Kaybolduğumuz bir yerde “Rota yeniden hesaplanıyor” cümlesini mümkün olduğunca az duymak…
- İnsanların sizi, türlü katakullilerle gerçek hayatta değil; sadece salıncakta sallaması…
- Sahilde, günbatımı fotoğrafları çekmek…
- Satın aldığınız ürünün kasada ekstra indirimi olduğunu öğrenmek…
- Verdiğimiz sözü, şartlar ne olursa olsun tutabilmek…
- En çok da; sevildiğinden emin olmak mutlu eder insanı…